Diyarbakır Sanayici ve İş İnsanları Derneği (DİSİAD)  düzenlemiş olduğu İşletmelerin finans sektörü ile yürüttüğü çalışmalarda, mali verilerin aktarımı konusunda yaşanılan kopukluk ve eksiklerin çözümünde, nasıl bir yol izlenebiliri konuşmak ve istişare etmek için; 

İşletmelerin Mali Verilerinin Düzenlenmesinde Bankaların ve MaliMüşavirlerin Rolü” Konulu toplantıya Diyarbakır Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası olarak katılım sağladık.

Disiad, Finans ve İş Dünyasının bir araya geldiği toplantı açılış konuşmalarıyla başladı.

Oda Başkanımız Mustafa VURAL burada gerçekleştirdiği konuşmada “Her şeyden önce Muhasebeyi işletmelerin hayati departmanlarından biri olarak tanımlamak yerinde olur. Tabii bu departmanlara gerekli önem verildiğinde ve Muhasebe, uygun bir muhasebe iklimi bulduğu takdirde işlevsel hale gelmektedir.” Dedi.

Vural, mali müşavirlerin de,  diğer mesleklerde olduğu gibi ülkenin beşeri, sosyal, kültürel, ticari ve hukuki faktörlerinden etkilendiklerini, değişik etkenlere bağlı olarak mesleklerini icra ettiklerini söyledi ve Mali müşavirlik mesleğinde hem yapısal sorunların olduğunu hem de mesleğin icrası aşamasında yaşanan çeşitli sorunları bulunduğunu ifade ederek dolayısıyla muhasebe mesleğinin icrasında ortaya çıkan sorunların çözümü genel anlamda bazı temel sorunların çözümüne bağlıdır dedi.

 

Muhasebe sistemleri devlet ve hükümet politikalarına bağlı değil,  genel kabul görmüş sistemler, genel kabul görmüş doğrular üzerine ifa edilmelidir ki bu sistemlerden randıman alınabilsin diyen Vural sözlerini şöyle sürdürdü; “Mesleğin yapısal sorunlarının en başında; mesleğin Türkiye’de çok genç bir meslek oluşudur. Dünyada 7000 yıllık uzak tarihi geçmişi olan MUHASEBE,  yakın geçmiş ile de Avrupa ve Amerika’da yaklaşık olarak 140-150 yıllık hukuki statüye sahiptir. Ülkemizde ise ancak 28 yıl önce 3568 sayılı yasa ile düzenlenebilmiştir. 28 yıl insan ömründe uzun bir süre olsa da herhangi bir mesleğin gelişimi ve yerleşik bir kültüre sahip olması için kısa bir süredir. Üstelik bu süreç, mesleki odaklılıktan uzak, Maliye Bakanlığı’nın daha sağlıklı vergi toplamasına yönelik hazırlanan yasa ile yürütülmeye çalışılmıştır. Yani muhasebe sistemleri maliye bakanlığının belirlemiş olduğu şablonlar dâhilinde uygulanmaktadır oysa Muhasebe sistemleri devlet ve hükümet politikalarına bağlı değil,  genel kabul görmüş sistemler, genel kabul görmüş doğrular üzerine ifa edilmelidir ki bu sistemlerden randıman alınabilsin.

Hukuk, muhasebe, vergi teorik uygulamaların bilinmesine dayalı bir mesleğin icra edilebilmesi ve tecrübenin elde edilebilmesi uzun yıllar isteyen bir süreçtir.  Avrupa ve Amerika'daki örnekleri bakımından muhasebe; gerek teknikleri bakımından, gerekse meslek kanunları açısından 150 yıllık bir geçmişe sahip olması aslında birçok şeye cevaptır. Yani Avrupa’da Yerleşik Muhasebe kültürü ile Türkiye’de yerleşik olamayan kültür arasında 100-125 yıllık tarihi farklılıktan söz etmekteyiz.” Dedi.

Konuşmasına mesleğin icrasında ortaya çıkan sorunlarla devam eden Vural “Bunlarda da en önemlisi; Gerek meslektaşın gerekse işletmelerin kurumsallaşma düzeyleridir.

İşletmelerde kurumsallaşma; işletmenin kurallara, standartlara, rasyonel yönetim ilkelerine ve prosedürlere sahip olması, değişen çevre koşullarına uygun sistemlerin kurması, gelişmelere uygun örgütsel yapının oluşturulması şeklindeki faaliyetleri kapsamaktadır.

Türkiye’de kayıtlı işletmelerin çok önemli bir kısmı olan  % 95 ‘i aile şirketlerinden oluştuğu görülmektedir. Bu oran dünya ortalaması olan yüzde 65-80’in çok üzerindedir.

Bulgular bakımından değerlendirildiğinde, Türkiye’de ekonomik göstergeler açısından önemleri ve sayılarının yüksekliğine rağmen az sayıda aile işletmelerinin uzun ömürlü kalabildiği, çoğunun da ikinci veya üçüncü nesle geçişin sağlanamadığı,  her 10 aile işletmesinden ancak 3’ünün ikinci nesle devredilebildiği göstermektedir.

Kurumsallaşma yani bu yapılar İşletmelerin sürekliliği kavramına ters olduğu kadar,  şeffaflığın önünde en büyük engel olarak durmaktadır.  Çünkü ortak karar mekanizmalarından yoksun ataerkil yapı gereği karar yanlış da olsa, nihai kararları aile büyükleri vermektedir. Bu da aslında şeffaflıktan uzaklaşmaya ve sağlıklı muhasebe sistemlerinin kurulmasına engel teşkil etmektedir. Zamanla bu yapılarda muhasebe sistemleri aile büyüklerinin koltuklarının altındaki ajandalara sığdırılmaya çalışılmaktadır. Bu tip aile şirketlerinin iç muhasebe, dış muhasebe şeklinde ayrıma gitmeleri, birden fazla muhasebe sistemi olunca kendi tabirleri ile iç muhasebeye yoğunlaşmaları ve paralelinde Dış Muhasebeye eksik ulaştırılan Finans hareketleri, kredi tabloları,  yarım yamalak bilgi entegrasyonu ve sonucunda da oluşan yarım yamalak mali tablolar, yarım yamalak mali veriler …” dedi. 

Türkiye’de kurumsallaşmada yaşanan problemlerden birisi de muhasebe ve bilgi sistemlerinin ağırlıklı olarak, işletmelerin ödeyeceği vergileri hesaplayan ve vergisel yükümlülükleri takip eden vergi odaklı bir işlev olarak kabul edilmesidir diyen Başkan Vural,

“Vergi odaklı muhasebe anlayışının, muhasebe mesleğini icra eden mali müşavirler açısından doğurduğu bazı problemler de bilinen gerçeklerin sadece bir kısmını oluşturmaktadır.

Yapılan saha araştırmalarında Mali Müşavirlerin, devlet tarafından mükellefin bütün işlemlerini yüklenen, mükellefler tarafından da kendilerinin her türlü işini yapmak zorunda olan kişiler olarak algılandıkları ortaya çıkmaktadır. Oysa vergisel faaliyetler, Muhasebe mesleğinin fonksiyonlarından sadece bir tanesidir. Modern bakış ile mali müşavirler, vergi mükellefi ile vergi idaresi arasında köprü görevi görmelerinin yanı sıra, mükelleflere mali, finansal, ekonomik, yargılama alanlarında da danışmanlık hizmeti veren kişiler olarak algılanmaktadırlar.

            Ülkemizde genel olarak Muhasebe taşlarının tam olarak yerleşememesinin en temel nedenlerinden bir tanesi de; Ülkenin temel bir finansman kaynağı olan vergi oranlarının yüksekliğidir. KDV kaçırmaya yönelik mal bedelinin düşük gösterilmesi, tam KDV ödeme yerini daha düşük oran ile SMİYB kullanmaları, işletme aktifine kaydedilecek olan arazi, arsa ve binaların mülkiyet değişimlerinde, uygulanan harçların yüksekliği nedeniyle söz konusu varlıkların gerçek bedellerinden çok uzak değerlerle işletme aktiflerine kaydedilmesi, bunlara karşılık finans kuruluşlarında sağlanan kredilerin atıl olarak kaynaklar bölümünde yer alması veya hiç yer almaması işletmelerinin mali tablolarının gerçek durumlarının yansıtmasının önünde büyük engeller oluşturmaktadır. Bu da kurumsal olmayan işletmelerde kayıt altındaki kayıt dışılığın en önemli etkenleridir.

            Ayrıca birkaç yılda bir yaşamakta olduğumuz vergi afları, matrah artırımları da tuz biber olmakta, iyi mükellef kötü mükellef ayrımının olmadığı, kalemi sağlam olan Mali Müşavir ile sağlam olmayan Mali Müşaviri saptayacak denetim mekanizmalarının devre dışı bırakıldığı, zaten bozuk mali tablolara sahip işletmelere yüklenilen vergiler ile kasa ve ortaklar cari düzeltmelerinden kaynaklı tutarların olağandışı gider ve zararlar kalemi ile işletme mali tablolarını düzeltmeye çalışırken tepe takla eden, bunun izahatını ise bankalara yapmak zorunda bırakılan bir süreci hep beraber yaşamaya devam ediyoruz.

 

            Bu sıkıntıları bertaraf etmenin elbette imkânları var ama demin de belirtmeye çalıştığım üzere,  bu bir süreç işidir. Öncelikle işletmeler üzerlerine düşen görevleri tam anlamıyla yerine getirecek, bankalara bu süreçte üzerlerine düşeni yapacaklar ve son olarak Mali Müşavirler bu verileri şekillendirmek zorunda kalacaklar.

Özet olarak mali müşavirlerin sadece işletmelerin vergilerini hesaplayan ve mali işlemlerini kayıt altına alan kişiler olarak değil, raporlanan bilgileri karar alma sürecinde kullanılabilir hale getiren, ilgili taraflara sunan ve görüş veren kişiler veya meslek grubu olarak algılanmalıdır.” Diyerek sözlerine son verdi.

 

Ekonomi örgütlenmeleri başkanlarının konuşmaları ve Banka Bölge Müdürlerinin bilgilendirmesi ile devam eden toplantı soru cevap bölümüyle sona erdi.